“””Kırk Kapının sürtüğü
Âr perdesi yırtığı
Bize “HAYDUT” demiş ya
“HORTUMCULAR” artığı”””
EŞŞEK BiLE GELiR!
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel!
İster kâfir, ister mecûsi, ister puta tapan ol yine gel!
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!..”
Mevlâna Celâleddîn-i Rûmi(K.S.) Hazretleri, bu dâvetini ne güzel, ne kadar hoş ve bir o kadar da beliğ yapmış. Yapmış yapmasına da, ne hikmetse mübâreğin bu güzelim dâveti hep nefislere göre yontulmuş, asıl hikmetinden gayrı anlaşılmış, sürekli mecrâından uzaklaştırılmaya çalışılmıştır!
Halbuki mübârek zât; Ârsızlığı, hırsızlığı, nûrsuzluğu, uğursuzluğu, yüzsüzlüğü, şuursuzluğu bırakmaya gel, her türlü kirden, pastan, pislikten, enâniyetten, nefsten, hevâ-ü hevesten arınmak için gel, yoksa Eşeğe Arpayı gösterip, gel desen.. hatta demesen bile, senin düşündüğün gibi gelmelere Eşşek bile gelir!
Sen gelde, adamlığa gel, adam olmaya gel ve en önemlisi adam kalmaya gel! Ancak bu niyetle geliş seni arındırır, olgunlaşmana, kâmilleşmene, Melekleşmene vesile olur! Gönlündeki masivâ kirleri ile ancak Domuz ahırlarında pislikler içerisinde Cehennem hayatı yaşarsın!
Ne zaman ki, masivânın kirlerinden kurtulma aşkıyla yanıp tutuşursan, işte ancak o zaman Melekût âlemini temâşa devletine nâil olabilirsin!
Arınmışlıkla gel, arınmışlığa gel, arınmışlığı bul, arınmışlardan ol, arınmış kal!
“Ne olursan ol gel!” Dediyse, neticede arınmışlığa gel, öylece (OL) demiş! Yoksa, gel yüreğindeki iğlâklıkla, hâsedlikle, fesâtlıkla, istememezlikle, çekememezlikle, kıskançlıkla, fitneyle, ârsızlıkla, hırsızlıkla, nûrsuzlukla, uğursuzlukla, yol kesicilikle gelipte bizim meclisimizi kirleteceksen, kolaylaştırmayıp, zorlaştıracaksan, sevdirmeyip, horlatacak, uzaklaştıracak, nefret ettireceksen, hevâ ve hevesinle ihtiyâr yularını nefsinin eline verip turlatacaksan, sen kal kaldığın yerde, başkalarınıda müptelâ etme sendeki iflâh olmaz bu derde!
Şuursuzluk illetiyle toplulukları da ifsâd etme, pisliklerini başkalarına da bulaştırıp, vebâl küfeni ağırlaştırma! Kendin, Hakk(c.c.) ve hakikâte sağırsın, başkalarını da sağırlaştırma! Demek istemiş Koca Mevlâna(K.S.).
Bir gün bir genç, Mevlâna(K.S.) Hazretlerinin kapısına gelip ;
_”Beni müridliğe kabul buyurun efendim” diyerek niyâzda bulunur.
Mevlâna(K.S.) gence bakar ve
_”Hiç aşık oldunuz mu evladım?” diye suâl eyler.
Genç şaşkın bir halde ne diyeceğini bilemez.
Mevlâna(K.S.) Hazretleri, onun müridliğe kabul edilmesi için önce bir kulu sevmiş olması gerektiğini söyler ve genci geri gönderir.
Genç ne yapacağını bilemez bir hâl içinde ertesi gün tekrar tekkenin kapısını çalar ve isteğini yeniler.
Fakat, Mevlâna(K.S.) Hazretleri suâlinde ısrarlıdır ve genci tekrar geri gönderir.
Üçüncü gün genç dayanamaz ve Mevlâna(K.S.) Hazretlerine;
_”Efendim, üç gündür gelir beni müridiniz olarak kabûl etmeniz için niyâzda bulunurum fakat kabûl etmezsiniz. Bu isteğimi geri çevirmenizin sebeb-i hikmeti nedir acaba?
Diye sorar.
Mevlâna(K.S.) Hazretleri, mütebessim bir çehreyle müride döner ve
_”Bir kulu dâhi sevmekten âciz olan, nasıl yüceler yücesi Allah’a(c.c.) âşık olmaya yol bulur?
Bir kulun ateşine yanmamış gönül, yüceler yücesinin aşkını nasıl bilsin de yansın?
SEV de GEL evlâdım SEV de GEL!”
Diye buyurarak, neden ısrarla gönderdiğini ifâde eder… Evet, bütün büyüklerin tâlim ettirdikleri “SEVİ” dir!
Türkmen kocası Yûnus EMRE dâhi;
Ben gelmedim dâvi için,
Benim işim, SEVİ için,
Dostun evi gönüllerdir;
Gönüller yapmaya geldim!
Diyerek haykırmıştır bütün kâinata!
Dâhi Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî(K.S.);
“Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz!”
“Ne sen kimseden incin, ne kimse senden incinsin!” buyurmuşlardır.
Bilmeyenler bilsinler, o mübârek zât ki, Tekkesinde bir günde iki defâ tuvalete gidenleri bile barındırmazdı!
Ey, o mübâreğin sözü ile her cenâha gel edenler! Şimdi sorun bakalım nefsinize, günde kaç kere tuvalete gidiyorsunuz?
Siz dâhi kapıdan kovuldunuz! Peki, başkalarını nereye, ne için çağırıyorsunuz?
Bu kadar yeter sanırım!
Haydi biraz düşünün.. sizlere kolay gelsin!
İlhami ERDOĞAN
(Ozan İlo)
Yorumlar(1)