Muhterem Milletvekilleri,
Başbakan Erdoğan’ın bir ara yedirmem dediği, uğruna kanunlar değiştirdiği MİT Müsteşarı son günlerde gündemin üst sıralarına yerleşmiştir.
ABD’de yayımlanan tirajı yüksek iki gazetede yapılan bazı yorum ve değerlendirmeler bu bürokratı ister istemez ön plana çıkarmış, polemiklerin içine çekmiştir.
Bu kapsamda; Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere verdiği desteğin ABD’nin çıkarlarına ters düştüğü, bu stratejinin mimarının da MİT Müsteşarı olduğu,
Türkiye’nin izlediği Ortadoğu ve güvenlik stratejisinin ABD ve müttefiklerin menfaatleriyle çeliştiği,
Üç yıl evvel İsrail ve ABD tarafından toplanan ve hassasiyet düzeyi yüksek bir istihbarat bilgisinin İran’a bu şahıs tarafından sızdırıldığı belirtilmiştir.
MİT’in, İsrail istihbarat örgütüne çalışan on İranlı ajanın kimliklerini Tahran’a bildirdiği de deşifre edilmiştir.
Şurasını açık yüreklilikle ve tam bir inanmışlıkla söylemek isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir milli kuruluşunu dış basında çıkan haberlere bakarak test etmeyiz, bunlara dayanarak eleştiri yağmuruna tutmayız.
Bizim milliyetçilik anlayışımızda yabancıların, kendi ülkelerinde kapalı devre gibi çalışan, psikolojik hareket üssü gibi faaliyet gösteren gazetecilere ve ısmarlama kalemlere itibar etmek yoktur ve olmayacaktır.
Bu itibarla ABD böyle diyor, ABD’li köşe yazarları bu şekilde bakıyor diyenlere de aldırış etmemiz söz konusu değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde devlet ya da siyaset sorumluluğu taşıyan hiç kimse zaten yabancıların çıkarını gözetmemelidir ki, aksi halde bunun ismi hainlik, yapan da hain olacaktır.
Burada bizim garibimize giden husus, ABD ve İsrail ortak yapımı olduğu anlaşılan bu kampanyanın niçin bir kurum üzerinden yürütüldüğüdür.
Siyasi kararları alan hükümettir.
Politikaları şekillendiren, bu çerçevede sorumluluk taşıyan da hükümettir.
MİT Müsteşarı hükümetin üstünde bir güç müdür ki, Türkiye’nin bölgesel stratejilerini belirleyecek yetkiye sahip olarak lanse edilmiştir?
ABD’den gelen haber ve kamuoyu yönlendirme operasyonuna AKP’li bakanların arkası arkasına demeçler vermesi de deyim yerindeyse telaşın ve panik halinin ifşasıdır.
Diktikleri Fidanı söktürmeyeceklerini açıklayandan tutun da, Fidan’ı gelecek nesiller hayırla anacak diyenlere kadar her bakan kendince savunmaya geçmiştir.
Biz Oslo’da PKK’lı militanlarla Başbakan’ın özel temsilcisi olarak kimin pazarlık yaptığını elbette biliyoruz.
Biz Başbakan’ın İmralı canisinin ayağına kimi nasıl gönderdiğini elbette biliyoruz.
Biz MHP’yi böcek gibi sararak dinleyenlerin, siyah camlı arabalarla partimizi gözleyenlerin ve Başbakan’a Balgat haberleri olarak sunanların kimler olduğunu pekâlâ biliyor ve bu yüzleri tanıyoruz.
Her şeye rağmen biz, yabancı basında çıkan haberlere bel bağlayarak, üzerimizde hesap yapmış olan bir devlet memuru hakkında bile yorum yapmayacak kadar şahsiyetli, milli ve vicdanlı bir hareketiz.
Bizim muhatabımız Başbakan ve hükümetidir.
Biz hesabı onlardan sorar, sır küplerinin arkasına saklanmalarına fırsat vermeden enselerinden yakalarız.
Bu aşamada şu kadarını sizlerle paylaşabilirim ki, Türkiye’yi istihbarat ve terör devleti olarak göstermeye, bir kamu görevlisi üzerinden bölgesel senaryolara gerekçe oluşturulmasına hiç kimsenin hakkı ve haddi yoktur.
Başbakan bu hususta gerekli tedbirleri almalı, dolambaçlı yollardan mesaj verme çabası içinden olanlarla yüzleşmelidir.
Türkiye’nin ne yapacağını, nasıl politika takip edeceğini ABD’nin derin yapılanmasının taşeron elemanları belirleyemez, belirleyemeyecektir.
Bu aziz millet AKP’ye ve BOP’un melanet hedeflerine rağmen Okyanus ötesinden istikamet çizilemeyecek kadar kudretli ve muktedirdir.
Başbakan Erdoğan Kırmızı Salonlarda yanına alıp çok gizli görüşmelere dahil ettiği devlet memurlarının, eğer varsa boyundan büyük işlere kalkışmalarını incelemeli ve gerekli yaptırımları da hemen devreye sokmalıdır.
İlave olarak TBMM’ni gizli bir oturumda bilgilendirmeli, şaibeler ve iddialar konusunda değerli milletvekili arkadaşlarımızı muhakkak ki aydınlatmalı, sis perdesini aramalıdır.
Muhterem Arkadaşlarım,
Konuşmama son vermeden önce, askerlik süresinin kısalmasıyla ilgili özet olarak bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Bakanlar Kurulu, 1 Ocak 2014’ten itibaren geçerli olmak üzere, silah altındaki yükümlüleri de kapsayacak şekilde askerlik süresinin, er ve erbaşlar için 15 aydan 12 aya indirilmesini kararlaştırmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı’nın da olumlu görüşü olması nedeniyle yeni düzenlemenin halen vatani görevini yapan evlatlarımıza ve ailelerine hayır olmasını diliyorum.
Askeri ihtiyaçlar bakımından bir mesele olmadıkça, konunun bizim açımızdan itiraz edilecek herhangi bir tarafı da bulunmayacaktır.
Bu düzenlemenin 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerinin öncesinde hayata geçecek olması aklımıza başka şeyleri de getirmektedir.
Ancak terhisi gündemde olan Mehmetçiklerimizin ve ailelerinin siyasi rant ve rüşvet arayışlarına izin vermeyeceklerine canı gönülde inanıyor, bu düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun.